Balıkçılık Nedir: Yerel Su Kaynaklarını Koruma Teknikleri ve Yönetim Stratejileri

Balıkçılık nedir sorusunun cevabı, sadece bir meslek tanımından çok daha fazlasını içeriyor. Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak, balıkçılık hem ekonomimizin hem de kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturuyor. Ancak son yıllarda aşırı avlanma, kirlilik ve iklim değişikliği gibi faktörler nedeniyle deniz ve tatlı su kaynaklarımız büyük tehdit altında.
Sürdürülebilir balıkçılık nedir diye sorduğumuzda, gelecek nesillere de yeterli kaynak bırakacak şekilde balıkçılık faaliyetlerini düzenleme sanatından bahsediyoruz. Ayrıca balıkçılık faaliyetleri nedir konusunda doğru bilgiye sahip olmak, bu kaynakların korunması için attığımız ilk adımdır. Özellikle yerel su ekosistemlerimizin biyolojik çeşitliliğini korumak için hepimize önemli görevler düşüyor.
Bu yazımızda, kültürel balıkçılık nedir sorusundan başlayarak, balıkçılık faaliyetlerinin nerelerde yapıldığını ve balıkçılık nedir kısaca tanımını ele alacağız. Daha sonra yerel su kaynaklarını koruma teknikleri ve etkili yönetim stratejilerini inceleyeceğiz. Hem bugünün ihtiyaçlarını karşılamak hem de gelecek nesillere sağlıklı ekosistemler bırakmak için neler yapabileceğimizi birlikte değerlendireceğiz.
Balıkçılık Nedir ve Nerelerde Yapılır?
Deniz ve su kaynaklarının zenginliğinden yararlanma sanatı olan balıkçılık, insanlık tarihi boyunca temel geçim kaynaklarından biri olmuştur. Bu kadim uğraş, sadece balıkların değil, karides, midye, ıstakoz, pavurya, istiridye ve ahtapot gibi deniz canlılarının hatta bazı bölgelerde balina gibi deniz memelilerinin de avlanmasını kapsar. Ancak günümüzde balıkçılık faaliyetleri, avcılıktan çok daha geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır.
Kültürel balıkçılık nedir sorusunun yanıtı
Kültür balıkçılığı, su canlılarının doğal ortamlarından alınarak kontrollü koşullarda yetiştirilmesi ve hasat edilmesi temeline dayanan modern bir tarım pratiğidir. Diğer adıyla su ürünleri yetiştiriciliği veya akuakültür olarak da bilinir. Bu yöntem, özellikle doğal balık stoklarının aşırı avlanma nedeniyle azalması ve çevresel koruma bilincinin artmasıyla giderek önem kazanmıştır.
Dünya genelinde deniz ürünleri tüketiminin yaklaşık yarısı, kültür balıkçılığından elde edilmektedir ve bu oranın 2030 yılına kadar %62'ye çıkması beklenmektedir. Kültür balıkçılığını geleneksel avcılıktan ayıran en önemli özellik, sürdürülebilirlik potansiyelidir. Doğal su ekosistemini bozmadan, kontrollü üretim yaparak artan protein talebini karşılama imkanı sunmaktadır.
Türkiye'de son yıllarda özellikle çipura, levrek ve alabalık üretiminde büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Bunun yanında sazan, turna, mercan, lagos, minekop, kalkan ve mersin balığı gibi türlerin de yetiştiriciliği yaygınlaşmaktadır. Ayrıca Akdeniz bölgesinde karides ve Marmara-Kuzey Ege'de midye yetiştiriciliği de giderek artmaktadır.
Tatlı su ve deniz balıkçılığı farkları
Balıkçılık faaliyetleri, temel olarak tatlı su ve deniz balıkçılığı olmak üzere iki ana kategoriye ayrılır. Bu iki alanın birbirinden önemli farklılıkları bulunmaktadır.
Tatlı su balıkçılığı, göl, nehir, baraj ve akarsu gibi iç sularda gerçekleştirilir. Bu sularda genellikle alabalık, sazan, turna, somon ve yayın gibi türler yaşamaktadır. Tatlı su balıkçılığı, genellikle daha sakin su ortamlarında yapılır ve daha küçük ekipmanlarla gerçekleştirilebilir. Tatlı su balıkları, deniz balıklarına oranla genellikle daha az lezzetlidir ve bunun için, lezzetli oldukları zamanları bilmek önemlidir. Örneğin, alabalığı yazın, sazan ve tatlı su levreğini ise sonbahar ve kışın tüketmek daha uygundur.
Deniz balıkçılığı ise denizler ve okyanuslarda gerçekleştirilir ve kendi içinde iki alt kategoriye ayrılır:
-
Pelajik balıkçılık: Kıyıya yakın yerlerde yaşayan balıkların avlanmasını kapsar. Ringa, sardalye, hamsi, orkinos ve uskumru bu gruba örnek olarak verilebilir.
-
Demersal balıkçılık: Deniz dibinde yaşayan balık ve deniz canlılarının avlanmasını içerir. Morina, mezgit, berlam ve tüm yassı balıklar bu grupta yer alır.
Deniz balıkçılığında genellikle daha büyük ve güçlü ekipmanlar kullanılır. Daha geniş alanlarda ve çoğu zaman değişken hava koşullarında gerçekleştirildiği için daha fazla deneyim ve teknik bilgi gerektirir.
Bununla birlikte, her iki balıkçılık türünde de av teknikleri ve kullanılan ekipmanlar farklılık gösterir. Tatlı suda genellikle olta, uzatma ağları ve serpme ağlar kullanılırken, denizlerde gırgır, trol, parakete gibi daha karmaşık yöntemler uygulanır.
Balıkçılık faaliyetleri nedir: Temel tanımlar
Balıkçılık terminolojisinde sıkça karşılaşılan bazı temel kavramları açıklamak gerekirse:
İstihsal Yerleri: Su ürünlerinin yetiştirildiği ve doğal olarak ürediği, avlanma, üretim, yetiştirme ve istihsal yapılmak üzere, içinde veya üzerinde herhangi bir istihsal vasıtasının veya tesisinin kurulabildiği, kullanılabildiği su sahalarını ifade eder.
İstihsal Vasıtaları: Su ürünlerinin avlanma, üretim, yetiştirme ve istihsalinde kullanılan gemiler, ağlar, her türlü araç ve gereç ile malzeme, teçhizat, alet, edevat, yem, takım ve tesisleri kapsar.
Uzatma Ağları: Balıkların solungaç kapaklarından ağa takılması veya ağa vurdukları esnada yaptıkları hareketlerle ağlara sarılması ya da sık gözlü ağa çarparak, seyrek gözlü ağda torba yapmak suretiyle yakalanmalarını sağlayan av aracıdır.
Çevirme Ağları: Balıkların etrafını çevirmek ve bunları ağ içerisinde hapsetmek suretiyle yakalanmalarını sağlayan av aracıdır. Alttan büzülenlerine gırgır, büzülmeyenlerine ise alamana (voli) ağları denir.
Trol: Gemiye bağlı ve mekanik olarak, dipte su içinde veya su yüzeyine yakın kesimlerde sürütülerek çekilen ve su ürünlerinin bir torbada toplanarak avlanmasını sağlayan istihsal vasıtasıdır.
Bu temel kavramların yanında, amatör ve profesyonel balıkçılık arasında da önemli farklar bulunmaktadır. Amatör balıkçılık, doğaseverlerin sakin sularda keyifli zaman geçirmek amacıyla yaptığı bir hobidir ve özel bir belge gerektirmez.
Yerel Su Kaynaklarının Önemi ve Tehditler
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de su kaynakları, yaşamın sürdürülebilirliği için vazgeçilmez öneme sahiptir. Sağlıklı su ekosistemleri, balıkçılık faaliyetlerinin temelini oluşturarak hem ekonomik değer yaratır hem de biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkı sağlar. Ancak günümüzde bu değerli kaynaklar çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır.
Tatlı su ekosistemlerinin biyolojik çeşitliliği
Tatlı su ekosistemleri, yeryüzünün %1'inden daha azını kaplamalarına rağmen, tür zenginliği bakımından en zengin ve aynı zamanda en çok tehdit altındaki ekosistemlerdendir. Bu nadide ekosistemler asırlardır büyük bir tehdit altında olup, sadece 20. yüzyılda tatlı su alanlarının %69-75'inin yok olduğu tahmin edilmektedir. Dünyadaki balık türlerinin neredeyse yarısı ve tüm hayvan türlerinin yaklaşık onda biri tatlı sularda yaşamaktadır.
Türkiye'nin gölleri, nehirleri ve diğer tatlı su kaynakları, birçok endemik türe ev sahipliği yapmaktadır. Örneğin, Beyşehir Gölü ve su toplama havzası, nesli tehlike altında olan on iki tatlı su balığı türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu hassas ekosistemler, aynı zamanda su kuşları ve sucul bitkiler için de kritik habitatlar sağlar ve bölgesel su döngüsünde önemli rol oynarlar.
Biyolojik çeşitlilik kaybı, sürdürülebilir balıkçılık için de büyük bir tehdittir. Balık türlerinin azalması veya yok olması, yerel toplulukların geçim kaynaklarını ve gıda güvenliğini doğrudan etkiler. Özellikle doğaya bağımlılığı en doğrudan olan insan toplulukları, bu durumdan orantısız biçimde fazla etkilenmektedir.
Kirlilik, aşırı avlanma ve istilacı türler
Su ekosistemlerinin karşılaştığı en büyük tehditlerden biri kirliliktir. Tarımsal gübre atıkları, deterjan atıkları ve kanalizasyondan kaynaklanan azot ve fosfor bileşikleri, özellikle Karadeniz ve Marmara Denizi'nde ötrofikasyona sebep olmaktadır. Ayrıca endüstriyel atıklar, petrol sızıntıları ve plastik kirliliği de su kaynaklarının kalitesini düşürmektedir.
Aşırı avlanma, balık popülasyonlarının sürdürülebilirliğini tehdit eden başka bir önemli faktördür. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır. Science Dergisi'nde 2006 yılında yayınlanan bir çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacaktır.
Türkiye sularında da durum farklı değildir. Akdeniz Genel Balıkçılık Konseyinin 2016 raporları gösteriyor ki Akdeniz'deki balık rezervlerinin %80'i aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. Karadeniz'de örneğin, ötrofikasyon ve bilinçsizce yapılan avcılık sonucu uskumru balığı kaybolmuş, lüfer ve palamut türleri zaman zaman azalmalar göstermiştir. Ayrıca havyarı ile tanınan Mersin balığının iki türünün, kirlilik ve aşırı avlanma sonucu nesli tükenmiştir.
İstilacı yabancı türler de su ekosistemlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunlar yerel türlerle rekabete girerek ekosistemi ve biyoçeşitliliği olumsuz yönde etkilerler. Gemilerin balast suları veya gemi karinalarının altına yerleşerek yeni ortamlara taşınan bu türler, yerel ekosistemleri ciddi şekilde bozabilir. Karadeniz örneğinde olduğu gibi, istilacı türler yerli türlerin yaşam alanlarını işgal ederek, gıda rekabetine girerek ya da hastalık ve parazit taşıyarak yerel biyoçeşitliliğe zarar verebilmektedir.
İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi
İklim değişikliği, su kaynaklarının hem miktarını hem de kalitesini etkileyen küresel bir sorundur. Türkiye iklim değişikliğinden çok etkilenecek Akdeniz Havzası'nda yer aldığı için, başta su kaynakları olmak üzere çeşitli sektörlerde önemli etkiler beklenmektedir.
İklim değişikliği sonucunda, Türkiye genelinde ortalama sıcaklık artışlarının yüzyılın sonunda kötümser senaryolara göre 5,9°C'ye ulaşması beklenmektedir. Yağış azalmalarının her bölgede farklılık gösterdiği, ancak 2050'den itibaren daha belirgin hale geleceği öngörülmektedir. Özellikle Türkiye'nin güneyinde ve batı kesimlerinde %15'e varan yağış noksanlıkları beklenirken, kuzey enlemlerinde %4 civarında yağış artışları öngörülmektedir.
Sıcaklık artışıyla kar yağışlarının azalması, kar örtüsünün kapladığı alanın küçülmesi ve karla kaplı dönemin kısalması beklenmektedir. Örneğin, Yukarı Fırat Havzası'nda, yüzyılın son çeyreğinde yüksek kotlu bölgelerde karla kaplı alan değişiminin kötümser senaryoya göre %44'lere varan bir azalma göstermesi öngörülmektedir.
Bu değişimler sonucunda, özellikle Fırat-Dicle ve Konya Kapalı Havzalarında ciddi su açığı yaşanması beklenmektedir. İklim değişikliğinin yol açtığı su azalması, balıkçılık faaliyetlerini de doğrudan etkileyecek ve özellikle tatlı su balıkçılığı için ciddi sorunlar yaratacaktır.
Dolayısıyla, yerel su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarının geliştirilmesi, hem ekolojik dengenin korunması hem de balıkçılık sektörünün geleceği için büyük önem taşımaktadır.
Sürdürülebilir Balıkçılık Nedir ve Neden Gereklidir?
Denizlerimizdeki balık stoklarının azalması, sürdürülebilir balıkçılık kavramının önemini giderek artırmaktadır. Sürdürülebilir balıkçılık, gelecek nesillere de yeterli balık kalacak şekilde bugünkü avlanma miktarını belirli bir düzeyde tutarak balık stoklarının yönetilmesi anlamına gelir. Bu yaklaşım sadece ekonomik değil, ekolojik ve sosyal boyutu da olan kapsamlı bir kavramdır.
Dünya Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre, dünyada 3 milyar insan protein ihtiyacının en az %15'ini deniz balıklarından karşılamaktadır. Bu oran, özellikle yoksul ülkelerde yaşayanlar için balığın besin kaynağı olarak önemini açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, hem gıda güvenliği hem de geçim kaynakları açısından hayati önem taşımaktadır.
Balık stoklarının korunması
Akdeniz'deki balık stoklarının durumu endişe vericidir. Akdeniz'deki ticari stokların %73'ü biyolojik olarak sürdürülebilir sınırın üstünde avlanmaktadır. Türkiye sularında da durum farklı değildir. Balık stoklarındaki azalmanın en önemli nedenlerinden biri aşırı avlanmadır. 1990'lı yıllardan bu yana kefal, levrek, kalkan, barbunya, mezgit ve berlam gibi uzun ömürlü türlerin av miktarlarında önemli düşüşler gözlenmiştir.
Balık stoklarının korunması için temel önlemlerden biri, Maksimum Sürdürülebilir Ürün (MSY) kavramıdır. MSY, av miktarının en fazla ve süresiz olarak sürdürülebildiği seviyedir. Ancak, bir balıkçılık faaliyetinden elde edilen av miktarı MSY seviyesinde ya da bundan daha fazlaysa ve sürdürülebilir yönetim tedbirleri yoksa, balıkçılığın zamanla tükenmesi kaçınılmazdır.
Balık stoklarının korunması için en etkin yöntemlerden biri de "ihtiyatlı yaklaşım"dır. İhtiyatlı yaklaşım, balık stokları ile ilgili bilgilerin belirsiz, güvenilmez ve yetersiz olması durumunda daha koruyucu tedbirlerin alınmasını öngörür. Buna göre, avlanabilir balık miktarlarının bilimsel verilerle belirlenmesi ve bunun üzerindeki avlanmanın kısıtlanması gerekir.
Ekosistem temelli yaklaşımın önemi
Geleneksel balıkçılık yönetimi, tek tür üzerine yoğunlaşır. Ancak bu yaklaşım, deniz ortamının karmaşıklığını göz önünde bulundurmaz. Balıklar, balıkçılar, abiyotik ve biyotik faktörler, deniz ortamının birbirleriyle ilişkili parçalarıdır. Bu nedenle, ekosistem temelli balıkçılık yönetimi, son yıllarda dünya çapında kabul gören bir yaklaşım haline gelmiştir.
Ekosistem temelli yaklaşım, FAO tarafından şöyle tanımlanmaktadır: "Balıkçılıkta ekosistem yaklaşımının amacı, gelecek nesillerin seçeneklerini tehlikeye atmadan, toplumların birden çok ihtiyacına cevap verecek şekilde balıkçılığı planlamak, geliştirmek ve yönetmektir". Bu yaklaşım, aşağıdaki temel ilkeleri içerir:
-
Ekosistemin bütünlüğünün korunması
-
Kaynakların sürdürülebilir kullanımı
-
Ekonomik, sosyal ve çevresel hedeflerin dengelenmesi
-
Paydaşların katılımı ve işbirliği
-
Bilimsel verilere dayalı karar alma
Ekosistem temelli balıkçılık yönetimi, özellikle korunan deniz alanlarında daha etkili sonuçlar vermektedir. Türkiye karasularının yaklaşık %4'ü koruma altında bulunmaktadır. Kaş-Kekova gibi korunan alanlarda balık popülasyonlarının arttığı gözlemlenmiştir.
Gelecek nesiller için kaynak yönetimi
Sürdürülebilir balıkçılık, gelecek nesillere de kaynak bırakmayı amaçlayan bir yönetim anlayışıdır. Buna göre, balık stoklarının yenilenmesine fırsat tanıyan stratejiler geliştirilmelidir. Türkiye'de balık stoklarının mevcut durumu üzerine olan belirsizlikler, sürdürülebilir balıkçılık politikalarının oluşturulmasını zorlaştırmaktadır.
Akdeniz, ekonomik açıdan dünyanın en önemli denizlerinden biridir ve balıkçılık faaliyetlerinin kolektif değerinin yaklaşık 3 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Ancak balık rezervlerinin hızla azalması, yalnızca su altı ekosistemini değil, aynı zamanda kıyı topluluklarının geçim kaynağını da tehdit etmektedir.
Gelecek nesiller için balık kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için atılması gereken bazı adımlar şunlardır:
-
Etkin izleme ve kontrol sistemlerinin oluşturulması
-
Daha sürdürülebilir balıkçılık yöntemlerinin desteklenmesi
-
Küçük ölçekli balıkçılığın teşvik edilmesi
-
Uzun vadeli ve bölgesel odaklı balıkçılık planlaması yapılması
-
Koruma alanlarının etkin yönetimi
Özellikle Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde olduğu gibi, balıkçıların da katılımıyla oluşturulan balıkçılığa kapalı alanlar, balık popülasyonlarının yenilenmesinde etkili olmaktadır. Bu tür uygulamalar, hem ekolojik dengenin korunması hem de balıkçılık sektörünün geleceği için büyük önem taşımaktadır.
Balıkçılık yönetiminde ihtiyatlı yaklaşımın uygulanabilmesiyle, balık stoklarının daha güvenilir biyolojik sınırlar içerisinde seyretmesi ve stoklardan sürdürülebilir en yüksek verimin alınması mümkün olabilecektir. Ayrıca, ekosistem temelli balıkçılık yönetiminin birçok bölgede başarıyla uygulanması, bu yaklaşımın Türkiye'de de benimsenmesi için umut vermektedir.
Balıkçılıkta Ekosistem Temelli Yönetim İlkeleri
Yerel Su Kaynaklarını Korumaya Yönelik 5 Teknik
Yerel su kaynaklarımızın korunması, gelecek nesillere sağlıklı balık popülasyonları bırakabilmek için hayati önem taşımaktadır. Özellikle son yıllarda artan kirlilik, aşırı avlanma ve iklim değişikliği gibi tehditler karşısında bu kaynakları korumak için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Buna bağlı olarak, sürdürülebilir balıkçılık nedir sorusunun cevabını pratikte görebileceğimiz beş temel teknik aşağıda ele alınmıştır.
1. Kota ve ruhsat sistemleri
Balık stoklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesinin en etkili yollarından biri, kota ve ruhsat sistemlerinin uygulanmasıdır. Bu sistemler, avlanabilecek balık miktarını sınırlandırarak popülasyonların kendini yenilemesine olanak tanır. Türkiye'de hamsi balığı için uygulanan kota sistemi, bu yaklaşımın önemli bir örneğidir.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan "Hamsi Avcılığında Kota ve Üretim Planlamasının Uygulanmasına İlişkin Talimat" kapsamında, Karadeniz, Marmara Denizi (boğazlar dahil) ve Ege Denizi'nde toplam 400.000 ton hamsi avlanmasına izin verilmektedir. Bu kota miktarı, "Girgir Ağlarıyla Hamsi Avcılığı İzin Belgesi", "Ortasu Trolüyle Hamsi Avcılığı İzin Belgesi" ve "Alamana (Voli) Ağlarıyla Hamsi Avcılığı İzin Belgesi" gibi belgelere sahip balıkçı gemilerine dağıtılmaktadır.
Kota tahsisinde, balıkçı gemilerinin tam boy uzunlukları ve boy gruplarına göre belirlenen katsayılar dikkate alınarak, av araçlarına göre kota dağıtılmaktadır. Örneğin, 45 metre ve üzeri girgir gemileri için katsayı 1,4 iken, aynı boydaki ortasu trolü için 0,7, alamana ağları için ise 0,2 olarak belirlenmiştir.
2. Koruma alanlarının ilanı
Su kaynaklarını korumak için kullanılan etkili tekniklerden bir diğeri, belirli alanların koruma altına alınmasıdır. Bu alanlar, balıkların üreme, beslenme ve büyüme döngülerini tamamlayabilecekleri güvenli bölgeler oluşturur.
Koruma alanları, genellikle üç farklı kategoride değerlendirilir:
-
Mutlak koruma alanı: İçme suyu temin edilen kuyuların 50 metre çevresi genellikle dikenli tel ile çevrilir ve kamulaştırılarak emniyete alınır.
-
Birinci derece koruma alanı: Beslenme alanı yüzeyinden akifere süzülen suyun yeraltı suyu işletme tesisine ulaşıncaya kadar 50 günde kat etmesi gereken yola eşit mesafenin sınırı ile mutlak koruma alanı sınırı arasında kalan bölgedir.
-
İkinci derece koruma alanı: Birinci derece koruma alanının dış sınırından başlayarak kaynağın beslenme alanı sınırı göz önüne alınarak belirlenir.
Ayrıca, Kaş-Kekova gibi Özel Çevre Koruma Bölgeleri ilan edilerek, buradaki deniz ekosistemlerinin ve balık popülasyonlarının korunması sağlanmaktadır. Bu alanlarda yasaklı türler ve avlanma sınırları belirlenerek, yerel paydaşlarla işbirliği halinde koruma çalışmaları yürütülmektedir.
3. Seçici av araçlarının kullanımı
Balıkçılık faaliyetlerinin sürdürülebilir olması için seçici av araçlarının kullanımı büyük önem taşımaktadır. Seçici avlanma, hedef türleri avlarken istenmeyen türlere ve özellikle yavru balıklara zarar vermemeyi amaçlar.
Seçici av araçları, ağ göz açıklığının düzenlenmesi, tuzakların giriş şeklinin ve konumunun ayarlanması, kaçış pencerelerinin oluşturulması gibi çeşitli tekniklerle istenmeyen türlerin korunmasını sağlar. Örneğin, pinter ve sepet gibi tuzak ağları, balığın ağa takılmadan canlı olarak ele geçirilmesini sağlayarak, hedef olmayan türlerin zarar görmeden suya iade edilmesine olanak tanır.
Türkiye'de trol ağlarının torba göz açıklığı 44 mm'den, torba dışına konulan muhafazanın ağ göz açıklığı ise 88 mm'den küçük olamamaktadır. Ancak Karadeniz'de torba ağ göz açıklığı en az 40 mm ve torba dışına konulan muhafazanın ağ göz açıklığı en az 80 mm olan dip trol ağları ile avcılık yapılabilmektedir.
4. Yetiştiricilikte atık yönetimi
Su ürünleri yetiştiriciliğinde atık yönetimi, yerel su kaynaklarının korunması için kritik öneme sahiptir. Yetiştiricilik tesislerinin oluşturduğu atıksu ve organik atıklar, gerekli önlemler alınmazsa su ekosistemleri üzerinde ciddi baskılar oluşturabilir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2020 yılında yayımlanan "Denizlerde Faaliyet Gösteren Balık Çiftliklerinin Çevresel Yönetimi Yönetmeliği" ile balık çiftliklerinin çevresel açıdan etkin yönetimi hedeflenmektedir. Bu yönetmelik, kapalı koy ve körfez gibi hassas deniz alanlarında balık çiftliklerinin kıyıdan en az 1.250 metre uzaklık ve 40 m derinlik kriterlerini sağlayan alanlarda kurulmasını zorunlu kılmaktadır.
Atık yönetiminde çökertme havuzları, filtre sistemleri ve yapay sulak alanlar gibi teknikler etkili olarak kullanılmaktadır. Çökertme havuzları, giriş, çökertme, sulu çamur ve çıkış bölümlerinden oluşur ve atık suyun içindeki katı maddelerin ayrıştırılmasını sağlar. Alabalık işletmelerinde de mikro elekler ve tambur filtreler kullanılarak atık suların arıtılması ve askıda katı maddelerin uzaklaştırılması mümkün olmaktadır.
5. Doğal türlerin genetik korunumu
Yerel su kaynaklarındaki balık türlerinin genetik çeşitliliğini korumak, türlerin değişen çevre koşullarına uyum sağlama kapasitesini artırır. Bu nedenle, özellikle endemik ve nesli tehlike altındaki türlerin genetik yapısının korunması büyük önem taşımaktadır.
Türkiye'de doğal türlerin genetik korunumu için "Türkiye Su Ürünleri Gen Bankası ve Biyoteknoloji Merkezi" kurulması planlanmaktadır. Bu merkez sayesinde sperm, doku, DNA örnekleri uzun süreli saklanarak yerli gen kaynaklarımızın korunması sağlanacaktır. Balık ve sucul organizmaların uygun tekniklerle -80°C soğuk koşullarda muhafaza edilmesi ve dondurularak saklanması mümkün olacaktır.
Ayrıca mersin balıkları gibi nesli tehlike altındaki türlerin populasyonlarının mevcut durumunun belirlenmesi ve yetiştiricilik imkanlarının araştırılması amacıyla projeler yürütülmektedir. Bu projeler kapsamında, türlerin günümüzdeki genetik çeşitliliği belirlenmekte ve koruma stratejileri geliştirilmektedir.
Bu beş tekniğin uygulanması, yerel su kaynaklarımızın sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesine ve gelecek nesiller için korunmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Dolayısıyla balıkçılık faaliyetleri nedir sorusunun cevabı, artık sadece avlanma değil, aynı zamanda koruma ve yönetim stratejilerini de içermektedir.
Balıkçılıkta İzleme ve Denetim Stratejileri
Etkili bir balıkçılık yönetiminin temelinde izleme ve denetim stratejileri yatmaktadır. Balıkçılık nedir sorusuna günümüzde verilecek tam bir cevap, artık sadece avlanma yöntemlerini değil, aynı zamanda bu faaliyetlerin nasıl izlendiği ve denetlendiğini de içermelidir. Çünkü modern balıkçılık anlayışı, kaynakların sürdürülebilir kullanımı için kapsamlı bir izleme ve denetim sistemini zorunlu kılmaktadır.
Dijital takip sistemleri
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, balıkçılık faaliyetlerinin izlenmesi çok daha etkin hale gelmiştir. Türkiye'de balıkçılık sektöründe kullanılan temel dijital takip sistemleri arasında Gemi İzleme Sistemi (GİS), Otomatik Tanımlama Sistemi (AIS) ve Su Ürünleri Bilgi Sistemi (SUBS) yer almaktadır.
Gemi İzleme Sistemi (GİS), özellikle 12 metre ve üzerindeki balıkçı gemilerinin izlenmesini sağlayan bir teknolojidir. Bu sistem, geminin konumunu, hızını ve yönünü uydu aracılığıyla gerçek zamanlı olarak takip etmeye olanak tanır. GİS, balıkçılık faaliyetlerinin nerede ve ne zaman yapıldığını kontrol ederek, yasak bölgelerde avlanmanın önüne geçmeyi amaçlar. Örneğin, mavi yüzgeçli orkinos avcılığı yapan gemilerin GİS cihazları, 2007-2011 yılları arasında önemli ölçüde artış göstermiştir.
Otomatik Tanımlama Sistemi (AIS) ise deniz trafiğinin izlenmesini sağlayan bir güvenlik sistemidir. AIS ana merkezi ve baz istasyonları, Türkiye'nin kıyı şeridini kapsayacak şekilde konumlandırılmıştır. Bu sistem, gemilerin birbirlerinin konumlarını bilmelerini sağlayarak, olası çarpışmaları önlemede büyük rol oynar. Ayrıca, balıkçılık denetimlerinde de yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır.
Su Ürünleri Bilgi Sistemi (SUBS), 2008 yılında yürürlüğe girmiş olup, karaya çıkan su ürünlerini kontrol etmek ve kayıt altına almak için kullanılan bir yazılım programıdır. SUBS, teknelerin ve avlanan tüm su ürünlerinin kayıt altına alındığı ve izlendiği bir sistemdir. Balıkçılık faaliyetleri nedir sorusuna teknik bir yanıt olarak, SUBS'un içerdiği av bilgileri, satış bildirimi, tekne, ruhsat tezkereleri ve denetim modülleri gösterilebilir.
Bununla birlikte, balık bulucu sistemler de modern balıkçılıkta önemli bir yer tutmaktadır. Bu sistemler, su altındaki balıkları ve yapıyı tespit ederek doğru yerlerde avlanmayı sağlar. GPS özellikli balık bulucular, avlanma noktalarını kaydetme ve kolayca geri dönme imkanı tanır, böylece hem kaynak kullanımı optimize edilir hem de denetim kolaylaşır.
Yerel denetim birimlerinin rolü
Balıkçılık sektöründeki denetimlerin etkili olması için merkezi kurumların yanı sıra yerel denetim birimlerinin de aktif rol alması gerekmektedir. Türkiye'de balıkçılık denetimlerinden sorumlu başlıca kurumlar Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'dır.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, denizlerde yasadışı avcılığın önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Komutanlık, düzenli olarak gerçekleştirdiği kontroller ile avcılık kurallarına uyulmasını sağlar ve gerektiğinde cezai işlemler uygular. 2011-2013 yılları arasında gerçekleştirilen denetimler sonucunda önemli miktarda el koyma ve idari para cezası uygulanmıştır.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde bulunan Su Ürünleri Şube Müdürlükleri ise yerel düzeyde balıkçılık denetimlerini yürütmektedir. Bu birimler, karaya çıkış noktalarındaki kontrolleri, av araçlarının standartlara uygunluğunu ve avlanan türlerin yasal boyutlarda olup olmadığını denetler. Ayrıca, balıkçılık idari binaları aracılığıyla sürekli bir izleme ve kontrol mekanizması oluşturulmuştur.
Toplum temelli izleme örnekleri
Sürdürülebilir balıkçılık nedir sorusunun önemli bir boyutu da toplum katılımının sağlanmasıdır. Kültürel balıkçılık nedir diye sorduğumuzda, yalnızca bir üretim biçiminden değil, aynı zamanda yerel toplulukların kültürel değerlerini ve bilgilerini de içeren bir kavramdan bahsederiz.
Akdeniz Koruma Derneği, Gökova Körfezi'nde yıllardır sürdürdüğü toplum temelli koruma modeliyle bu alanda örnek oluşturmaktadır. Bu model, aşırı avlanma ve iklim değişikliğiyle mücadelede diğer kıyı topluluklarına ilham vermektedir. Derneğin çalışmaları, "Revive Our Ocean" girişimi kapsamında dünya çapında tanınmaktadır.
Türkiye'de bir diğer önemli toplum temelli izleme örneği, Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde gerçekleştirilen uygulamalardır. Bu bölgede, yasaklı türler ve avlanma sınırları yerel paydaşlarla işbirliği içinde belirlenmekte ve izlenmektedir. Gözlemlenen ekolojik iyileşmeler, bu yaklaşımın başarısını göstermektedir.
Balıkçılık faaliyetlerinin izlenmesinde teknoloji ve toplum iş birliğinin güzel bir örneği de, balıkçıların kendi teknelerine GPS takip cihazları ekleyerek verimliliklerini artırmasıdır. Bu cihazlar sayesinde balıkçılar, bulundukları su derinliği ve kıyıdan uzaklığı gibi önemli bilgilere sahip olur ve en sevdikleri balık tutma noktalarını GPS cihazlarını kullanarak kolayca işaretleyebilirler.
Sonuç olarak, balıkçılık nedir kısaca tanımını yapmak gerekirse; balık ve diğer su ürünlerini avlamanın yanı sıra, bu faaliyetlerin modern izleme ve denetim sistemleriyle sürdürülebilir hale getirilmesini de içeren kapsamlı bir kavramdır. Balıkçılıkta izleme ve denetim stratejileri, hem kaynakların korunmasında hem de yasal düzenlemelerin uygulanmasında hayati bir rol oynamaktadır.
Türkiye'de Balıkçılık Yönetimi ve Mevzuat
Türkiye'nin denizleri ve içsuları, zengin balık kaynakları için yasa ve yönetmeliklerle korunan ulusal hazinelerdir. Balıkçılık yönetimi, hem ekonomik değer yaratma hem de ekolojik sürdürülebilirliği sağlama dengesini kurmak zorundadır. Bunun için kapsamlı bir yasal çerçeve ve denetim mekanizmaları geliştirilmiştir.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu
Türkiye'de balıkçılık faaliyetlerinin yasal temelini oluşturan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, 1971 yılında yürürlüğe girmiş olup, su ürünlerinin korunması, istihsali ve kontrolüne dair hususları içermektedir. Bu kanun, "balıkçılık nedir" sorusuna yasal çerçevede yanıt veren temel mevzuattır.
Kanun kapsamında, ticari amaçlı su ürünleri avcılık faaliyetinde bulunacak gerçek ve tüzel kişiler ile bu faaliyetlerde kullanılacak gemiler için Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan ruhsat tezkeresi veya izin alınması zorunludur. Ruhsat tezkerelerinin verilmesi, yenilenmesi, süresi ve iptali gibi konular bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenmektedir.
Hazine veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün mülkiyetindeki deniz ve içsulardaki su ürünleri istihsal hakkının kiralanması da bu kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Kiralama işlemlerinde, su ürünleri kooperatiflerine öncelik tanınmaktadır. Özellikle, istihsal hakkı kiraya verilen alanlardaki ticari, amatör ve rekreasyonel avcılık faaliyetleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından düzenlenmektedir.
Ayrıca kanun, su ürünleri ile iştigal eden kişilere, Bakanlıkça istenen bilgi ve belgeleri verme yükümlülüğü getirmektedir. Bu sayede su ürünleri stoklarının izlenmesi ve sürdürülebilir yönetimi mümkün olmaktadır.
CED süreci ve TRIX indeksi uygulamaları
Balık çiftliklerinin çevresel etkilerinin değerlendirilmesinde, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci kritik öneme sahiptir. ÇED, balık çiftliklerinin çevresel performansını değerlendirmek için standart bir yaklaşım sağlar.
Türkiye'de 1000 ton/yıl ve üzeri kapasiteli balık çiftlikleri için ÇED raporu hazırlanması zorunludur. 30-1000 ton/yıl kapasiteli çiftlikler için ise seçme-eleme kriterleri uygulanarak "ÇED Gereklidir" veya "ÇED Gerekli Değildir" kararı verilmektedir.
Denizlerde TRIX indeksi, su ortamının ötrofikasyon riskini belirlemede kullanılan önemli bir araçtır. TRIX indeksi şu formülle hesaplanır:
TRIX İndeksi = (Log (klorofil-a x % O2 x TN x TP) + 1,5) x 0,833
Formülde:
-
Klorofil-a: Sudaki klorofil-a konsantrasyonu (μg/L)
-
%O2: Doygun miktardan sapan mutlak oksijen yüzdesi
-
TN: Toplam çözünmüş inorganik azot (μg/L)
-
TP: Toplam fosfor (μg/L) değerlerini ifade eder.
TRIX indeksi değeri 4'ün altında olduğunda ötrofikasyon riski yok, 4-5 arasında az, 5-6 arasında var, 6'nın üzerinde ise yüksek olarak değerlendirilir. Bu değerlendirme, balık çiftliklerinin kurulabileceği alanların belirlenmesinde önemli bir kriterdir. Özellikle, kapalı koy ve körfez alanlarında ötrofikasyon riski yüksek olan bölgelerde balık çiftliği kurulması yasaklanmıştır.
Yetiştiricilikte çevre izinleri
Su ürünleri yetiştiriciliğinde çevre izinleri, tesisin kurulacağı yere göre farklılık göstermektedir. Denizlerde kurulacak tesisler için, 2020 yılında yayımlanan "Denizlerde Faaliyet Gösteren Balık Çiftliklerinin Çevresel Yönetimi Yönetmeliği" kapsamında Çevresel Yönetim Planı hazırlanması ve Uygunluk Belgesi alınması zorunludur.
Bu yönetmelik, balık çiftliklerinin kurulamayacağı hassas alanları belirlemekte ve çevresel izleme süreçlerini düzenlemektedir. Kıyıdan uzaklık, derinlik, akıntı hızı ve çiftlikler arası mesafe gibi kriterler belirlenmiştir. Örneğin, koy ve körfezlerde balık çiftliği kurulabilmesi için kıyıdan en az 1250 metre uzaklık ve 40 metre derinlik şartı aranmaktadır.
Balık çiftliklerinin izlenmesi kapsamında, su kolonu ve sedimentte belirli parametreler ölçülmektedir. Bu ölçümler, çiftliklerin dört kenarından 50 m, akıntı yönünde 100 m ve 200 m, referans olarak akıntının tersi yönünde en az 500 m'den alınan numunelerle yapılmaktadır.
İçsularda yetiştiricilikte ise, DSİ Genel Müdürlüğü'nden izin alınması, kullanılacak suyun içme ve kullanma suyu amaçlı olmadığının tespiti ve mevcut su kalitesinin analizi gibi süreçler gereklidir. Akarsu kenarında veya yeraltı suyu kullanarak yetiştiricilikte, deşarj edilecek suyun alıcı ortama etkilerinin değerlendirilmesi zorunludur.
Sonuç olarak, balıkçılık faaliyetleri nedir sorusu, Türkiye'de kapsamlı bir mevzuat ve yönetim çerçevesiyle yanıtlanmakta, sürdürülebilir balıkçılık ilkeleri yasal düzenlemelerle desteklenmektedir.
Kaş-Kekova Örneği: Koruma Alanı Uygulaması
Akdeniz'in en zengin biyoçeşitliliğe sahip bölgelerinden biri olan Kaş-Kekova, balıkçılık faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetimi için örnek bir uygulama alanı haline gelmiştir. Bu bölge, 1990 yılında Kekova Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edildikten sonra, 2006 yılında batı sınırları Kaş-İnceburun'u da içine alacak şekilde genişletilmiştir. 1.000'den fazla denizel türe ev sahipliği yapan bu alan, deniz koruma stratejilerinin etkinliğini gözlemlemek için mükemmel bir laboratuvar niteliğindedir.
Yasaklı türler ve avlanma sınırları
Kaş-Kekova bölgesinde balıkçılık faaliyetleri, 22 Ağustos 2020 tarihli ve 31221 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan tebliğ kapsamında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyle bölgede altı önemli noktada zıpkın dahil her türlü balıkçılık faaliyeti yasaklanmıştır. Balıkçılığa kapalı alanlar arasında Çondur Burnu, Beşadalar, İnceburun, Ufakdere ve Kekova Adası mevkileri bulunmaktadır. Bu alanlarda koordinatları belirtilen noktalarda amatör ve ticari amaçlı su ürünleri avcılığı yasaktır.
Yerel paydaşlarla işbirliği
Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi'nin yönetiminde, yerel paydaşların katılımı büyük önem taşımaktadır. 2015 yılında kurulan Kaş-Kekova ÖÇKB Yerel Çalışma Grubu Yürütme Kurulu, alanın etkin yönetimi için düzenli toplantılar gerçekleştirmektedir. Bu toplantılarda Denizel Yönetim Planı kapsamında belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi, alanın etkin bir şekilde yönetilmesi ve paydaşlar arasında iletişimin sağlanması üzerinde durulmaktadır. Özellikle balıkçılar, dalış kulüpleri ve tekne sahiplerinin katılımıyla şekillenen yönetim planı, yerelde oluşturulmuş güçlü denetleme mekanizması ile desteklenmektedir.
Gözlemlenen ekolojik iyileşmeler
Kaş-Kekova'da balıkçılığa kapalı alanların ilanından sonra, deniz ekosisteminde kayda değer iyileşmeler gözlenmiştir. Örneğin, orfoz, çizgili lahoz ve beyaz lahoz popülasyonları 2012 öncesine göre daha iyi durumdadır. Özellikle orfozların sayısında artış kaydedilirken, diğer türlerde av baskısının devam etmesi nedeniyle sınırlı bir iyileşme görülmüştür. Ancak, mevcut koruma tedbirlerinin güçlendirilmesi ve ihbar mekanizmasının kurulması balık popülasyonlarının daha da iyileşmesine katkı sağlayacaktır.
Bununla birlikte, deniz çayırları gibi kritik habitatlarda da olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Deniz ekosistemlerinin korunması ve denizel kaynakların daha iyi yönetilmesi, yalnız doğa için değil, aynı zamanda bu kaynaklara bağımlı yerel halk ve sektörler için de hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, sürdürülebilir balıkçılık nedir sorusunun pratik cevabını Kaş-Kekova örneğinde görmek mümkündür.
Sonuç
Sonuç olarak, balıkçılık sadece bir av faaliyeti değil, çevre koruma bilinci ile harmanlanmış kapsamlı bir ekosistemin parçasıdır. Ülkemizin üç tarafını çevreleyen denizleri ve zengin tatlı su kaynakları, doğru yönetim stratejileri sayesinde gelecek nesillere aktarılabilecek değerli hazinelerdir. Sürdürülebilir balıkçılık uygulamaları, ekosistemin bütünlüğünü korurken ekonomik kalkınmayı da destekler.
Bu yazımızda ele aldığımız kota ve ruhsat sistemleri, koruma alanlarının ilanı, seçici av araçlarının kullanımı, atık yönetimi ve genetik korunum gibi teknikler, yerel su kaynaklarımızın sürdürülebilir yönetiminde önemli rol oynamaktadır. Özellikle Kaş-Kekova örneğinde gördüğümüz gibi, yerel paydaşların katılımıyla oluşturulan koruma stratejileri, kısa sürede olumlu ekolojik sonuçlar doğurabilmektedir.
Balık stoklarının korunması için ekosistem temelli yaklaşımın benimsenmesi ve uygulanması şarttır. Bununla birlikte, dijital takip sistemleri ve toplum temelli izleme mekanizmaları, yasal düzenlemelerin etkin biçimde uygulanmasını sağlamaktadır. Balıkçılık faaliyetlerinin sürdürülebilirliği, ancak bilimsel verilere dayalı kararlar ve tüm paydaşların ortak çabası ile mümkün olacaktır.
Aşırı avlanma, kirlilik ve iklim değişikliği nedeniyle tehdit altında olan deniz ve tatlı su ekosistemlerimizi korumak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Dolayısıyla, sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarını desteklemek ve bilinçli tüketici olmak, bu değerli kaynakların korunmasına katkı sağlamanın en etkili yollarından biridir. Unutmayalım ki, denizlerimizin ve tatlı su kaynaklarımızın zenginliği, gelecek nesillere bırakabileceğimiz en değerli miraslardan biridir.